Esnek (GIG) Ekonomi

Çalışma kültürümüz yeni formlar kazanırken hep iki yönlü uç gibi görüyoruz çalışma modellerini; ya hibrit ya uzaktan. Ancak bunun yanında esnek çalışma modelleri hızla yeni formlar kazanmaya başladı.
İzlanda’da araştırmacılar, 2021 yılı boyunca yaptıkları araştırmalar sonucunda haftada 4 gün çalışma denemesinin büyük başarıyla sonuçlandığını bildirmil ve İngiltere’de de test edilmesi gerektiğini belirtmişti. Bu çalışmanın ardından Haziran ayında İngiltere pilot uygulama ile karşımıza geldi. 70 şirkette 3300’den fazla çalışanın dahil olduğu pilot uygulamada çalışanlar, normal çalışma saatlerinin %80’i kadar çalışarak aynı verimi sağlamayı hedefliyor. Kasım ayında sonlanacak 4 gün çalışma modelinin pilot çalışması verilerini yavaş yavaş vermeye başladı.
Geçtiğimiz günlerde 41 şirket süreç ile ilgili orta dönem raporu vermek için anket verilerini paylaştı. Yapılan bir basın açıklamasına göre, uygulamayı yürüten şirketlerin %88’i dört günlük çalışma haftasının işleri için iyi çalıştığını söyledi. Konu verimliliğe geldiğinde ise paylaşımlar şöyle;

Bu sonuçlar aslında bizi Yeni Nesil Çalışma Modeli yazımda belirttiğim çıktıya götürüyor: Bizler çalışmaktan kaçmıyoruz;
Bizler çok çalışmamızı gerektirmeyen işler için çalışıyor gibi görünmek istemiyoruz.
Şimdi elimizde böyle veriler varken ben bu yazımda çalışmanın bir başka boyutuna değinmek istiyorum.
Şirket liderleri bu değişimlerin merkesinde hep pandemiyi suçlasa da birçok yazımda bunun kökenine inmeye çalıştım. Evet Pandemi de günyüzü gibi bir gerçek ama her şey bununla sınırlı değil. Şirketlerde değişen çalışma koşullarımız, artık ofisin dışında bir hayatımız olduğunu keşfetmek, çalışma süresince verilmeyen yan haklar, yetersiz gelen maaşlar ve nihayetinde yaptığımız işe bağlılığımızın olmadığını keşfettiğimiz o pik nokta.
İşte tüm bu etkenler bize insanı merkeze alan yeni çözüm arayışlarına götürüyor. Az önce yukarıda saydığım;
- Çalışma saatlerinin verimliliğimize olumsuz herhangi bir etkisinin bulunmaması,
- Çalışma saatlerine ve esnekliğimize kendi ihtiyaçlarımıza göre karar verebilme özgürlüğü,
- Çalışmak istediğimiz işleri kendi belirleme ihtiyacımız,
- En önemlisi yan hakların ve maaşın yetersizliği
bizleri yeni bir kavram ile tanıştırıyor: Gig Ekonomi
Gig ekonomisi adını müzik sektöründen alan ve İngilizce’de “kısa süreli iş” anlamına gelen “gig” kelimesinden alıyor. Türkçeye ise Faruk Eczacıbaşı’nın “Daha Yeni Başlıyor” kitabında belirttiği üzere “tek atımlık işler ekonomisi” ya da esnek ekonomi olarak çevriliyor. Bildiğimiz ve gelenekselleşen ekonomi modellerinden farklı olarak gig ekonomi bizlere yukarıdaki ihtiyaçlara çözüm üretiyor. Ekonomi modelinin uygulanmasına baktığımzda çalışanların iş yaptıkları şirketlere bağlı olmadan kısa süreli ya da proje bazlı kontratlarla çalışmaları anlamını taşımaktadır.
Hayatımıza giren bu ekonomini tanımının hem çalışanlar hem de şirketler tarafında birçok avantajı var. Çalışanlar tarafında baktığımızda durum oldukça keyifli ve özgür hissettiriyor. Öncelikle çalışanlar çalışmak istedikleri alanları ve çalışma saatlerini kendileri belirleyerek verimliliklerini maksimize ediyor. Bu da günün sonunda çalışanın yaptığı işe odaklanmasını daha kolaylaştırıyor ve üzerlerinde hissettiği baskıyı azaltıyor. Bununla birlikte mesai saatlerinde çalışmak yerine proje bazlı ücret ile çalışan gig ekonomi çalışanları kazanacakları ücret konusunda tatmin oldukları işlerde çalışarak işlerine karşı motivasyonlarını koruyabiliyor. Şirketler tarafında ise, şirketler gig ekonomi ile birlikte ofise ve tam zamanlı çalışan maaliyetlerinden tasarruf ederek kaynaklarını daha verimli dönüş sağlayacak büyüme stratejilerine harcayabiliyor.
Upwork tarafından yakın zamanda yapılan bir çalışma da Amerika’daki çalışanlarının %36’sının geçtiğimiz yıl serbest çalıştığını bizlere gösterdi Artık Avrupa’da da hızla yayılan gig ekonomi özellikle dijital alanda çalışanlara büyük kolaylık sağlıyor.
Elbette modelin dezavantajları da bulunmuyor değil. Özellikle gig çalışma modeli ile çalışan tarafında özdisiplin ve ve motivasyon çok önemli. Çünkü aldığı projede büyük sorumluluk çalışana kalıyor; ihityaçları tespit edip uygun çözümler üretme, aldığı işi bitirme ve neyi ne zaman yapacağına karra verme gibi birçok etken önemli. Bunun yanında çalışanın kendi vergisini ödeme, yan haklarının olmaması ve işin sürdürülebilir olmaması ile ilgili birçok dezavantaj da yaşanabiliyor. Yan haklar kısmını biz sizler için Wellow Türkiye‘de düşündük. O tarafı yakın zamanda bize bırakabilirsiniz 🙂 İşin sürdürülebilirliği ise tamamen pazar ihtiyacı ve sizlerin kişisel markanız ile ilintili denilebilir. Son olarak bir diğer sorun yaratıcı etken rekabet çünkü her zaman daha az ücretle çalışmaya istekli başka bir çalışan bulunabilir. Bu da sizlere iş getirmekte ve geliri sürdürülebilir kılmakta sorun yaratabilir.
Şimdi sizlere bu anlattıklarım “freelance” çalışmayı çağrıştırıyordur. Ancak ikisini birbirinden ayıran ince farklar var.
Freelance Çalışma ile Esnek (Gig) Ekonomi Arasındaki Farklar Nelerdir?
- Freelance çalışanlar kendi işlerini yürüten bağımsız kişiler olarak tanınıyor. Burada kişi kişi kendi pazarından ve müşteri kitlesinden sorumludur. Bir nevi kişisel marka daha ağır basabilir ve ürününüzü kendiniz pazarlama arayışında olursunuz. Ancak gig ekonomide sizler doğrudan projede çalışır ve proje boyunca görevlendirme alırsınız.
- İkinci fark ise ücretlendirme: Freelance çalışanlar işlerini genellikle kendi network üzerinden bulur. Gig ekonomi çalışanları ise internet sitesi veya uygulamalardan kendilerine en uygun projeyi seçerek çalışır. Burada ücret çoğu zaman şeffaf olarak belirtilir. Yani bir tarafta ücretinizi siz belirlerken diğer tarafta ücret şirket tarafından nettir.
- Son olarak freelance çalışmada belirli bir hedef kitlesi ve ürün bulunur. Yani bu gelirinizi ve pazarlama stratejinizi biraz daha netleştirir. Ancak gig ekonomide varolan projeler üzerinden ilerlettiğinizden şirketlerin bu pazarı yaratmasına ihtiyaç duyarsınız.
Şöyle bir örnekle daha da netleştirelim; bir eğitmen olarak kendi eğitimlerimi hiçbir yere bağlı olmadan kurumlara satabilir ve kendim bu geliri faturalandırabilirim. Eğitimlerimin ücretleri tamamen bana bağlıdır. Ve bu benim kişisel markam ve pazarlamam ile ilgilidir ki bu da eğitmen olarak freelance çalıştığım anlamına gelir.
Diğer taraftan gig ekonomi kapsamında bir şirketin ihtiyaç duyduğu işe alım projesinde yer alabilirim. Şirketler işe alım yapmak için bana ulaşılır; işe alım süreçlerini yönetmek ve uygun adayı almak için projeleri kapsamında çalışırım. İşe alım tamamlandığında şirketin belirlediği ücreti alır ve projeyi tamamlamış olurum.
Özetle yeni iş modelleri ve çalışma kültürleri her geçen gün insanı merkeze alan bir yaklaşım ile devam ediyor. Her geçen gün yeni tanımlamalarla yeni iş alanları ile karşılaşıyoruz. Peki çalışan liderleri bizleri nasıl daha iyi anlayabilir ve bunun çözümünü nasıl gerçekleştirebilir, haftaya tam da bu konuda insanı merkeze alan ve buna yönelik çözüm üreten bir metodolojiden söz edeceğim..