Gerçekten sessiz mi istifa?

Sessiz İstifa
2020 yılında oldukça büyük projelerde çalışan bir şirkete eğitmen olarak girmiştim. Mülakatımda deneyimsel öğrenmeyi ve yıllardır yaptığım eğitmenliği konumlandıramamış olsalar da oldukça yaratıcı ve çevik olarak değerlendirilmiştim. Henüz ilk eğitimimde ihtiyaç analizini çeşitlendirmiş, yeni eğitimler, yeni materyaller tasarlamaya başlamıştım. Birkaç ay içerisinde çalıştığım departmanın kalitesi yükselişe geçmiş, eğitim içeriklerim fark yaratmaya başlamıştı. Baştan sona tüm onboarding süreçlerini yenileyip tasarladığım kolay handbooklarla çalışanların öğrenme deneyimlerini destekliyordum. Keza bu da şirket içerisinde oldukça iyi sonuçlar elde etmemizi sağlıyordu.
Şirkette birinci yılımda terfi alarak wellbeing danışmanı oldum. İşte kabus tam burada başladı. Yöneticim Portekiz’den bir Psikolog’tu. (Buna o kadar üzülüyorum ki.) Evden çalışıyoruz diye dakika dakika kontroller, mesai saatlerine sığmayan iş tanımları, aylarca süregelen mobbing. Büyük bir heyecanla başladığım o işin saat 5 olsa da çıksamlara evrimleşmesi.. Yaratıcılıktan, çeviklikten, üretmekten oldukça uzaklaştığım bir iş hayatı.. Gittikçe körelmeye başlamam ve en önemlisi mental olarak kendimi işe dair tüm sorumluluklardan uzaklaştırmam.. Yani özetle wellbeing tasarımcısı/danışmanı olarak wellbeing’imin kaldırıma oturup ağlaması..
İşte sizlere tüm bu anlattığım süreç, 25 Temmuz’da Zaidleppin tarafından yayınlanan TikTok videosu ile çığlık çığlığa dile gelmeye hazır bir konu oldu. Videoda geçen
İş sizin hayatınız değildir. Değeriniz, üretken çıktılarınız ile ölçülemez.
sözleri gittikçe yankı uyandırdı. Ve videoda söz ettiği “Quiet Quitting” yani Türkçe’ye çevrilişi “Sessiz İstifa” olsa da tam olarak öyle değil. Yani çalışanlar öyle kimseye söyelemeden işe gelmiyor veya sessizce istifa ediyor değiller.
“Sessiz İstifa” Amerika’da özellikle beyaz yakalı çalışanlar arasında gittikçe yaygınlaşan bir davranış şeklini temsil ediyor. Çalışanın mesai saatleri içerisinde görev tanımı ne ise onu yapması, ekstra hiçbir sorumluluk almaması, başka işler için gönüllü olarak yer almaması gibi birçok şey sayabiliriz. Yani ne eksik ne fazla.. Görev tanımım bu, yaptığım bu. Aslında bizler için “Sessiz Vazgeçiş”.
Aynı size yukarıda bahsettiğim gibi; günde 3 saat wellbeing ver, tracker doldur. Mesai sonrası maillere bakmak yok, başka sorumluluk almak yok. Bu konu gündem olmaya başladığında videolar da oldukça yankı olmaya başlamıştı. İşverenler, çalışanlar kendi tarafından konuyu açıklamaya çalışıyordu. Bir videonun altında gördüğüm yorum dikkatimi çok çekti.
Yorumda çalışan; 59 yaşında, 25 yıldır aynı şirkette ve 5 yıldır hiçbir terfi almadan çalışıyor. Yılın başında kendisi ile aynı pozisyonda ancak henüz 2 yıldır deneyime sahip bir iş arkadaşı terfi alıyor. Bundan sonra düşen motivasyonunu ve işten kendisini çektiğini anlatıyor.
Ben bir genç Y jenerasyonu olarak bu konuya, (çok mutluyum ki) 5 yılımı harcamadım. Hikayenin devamını merak ediyorsanız şöyle özetleyim; Bir genç Y kuşağı olarak sonuna kadar hakkımı aradım ve iyi bir tazminat ile işten ayrıldım. Z Kuşağı ve İş Hayatı yazımda sizlere bu konu ile ilgili birçok istatistik vermiştim. Bu araştırmalardan konumuzla ilintili olan şu notu iliştirmek istiyorum;
Danışmanlık Şirketi EY’nin yaptığı ankette “İş verenlerinizden beklentiniz nedir?” sorusuna cevaben “fikirlerimin değerli olduğunu hissetmek” seçeneği genç Y kuşağı için birinci, Z kuşağı için ise ikinci sıradayken bu seçenek yaşlı Y kuşağı için dördüncü sırada yer aldı. Bu anket sonucu da gösteriyor ki genç Y kuşağı ve Z kuşağının iş dünyasındaki beklentisi; değerlerinin, fikirlerinin tanınması ve bunun sonucunda finansal faydanın da gözetilmemesi oluyor. Yani sevgili Safak Gunduz‘ün belirttiği gibi “Z kuşağı genel iş yapış biçimlerini değiştirme potansiyeline sahiptir.” Bizlerin attığı bu adımlar gitikçe büyüyor ve işverenler için daha önemi bir hale geliyor.
Davos’ta 44 ülkeden gelen 52.000’den fazla çalışanın katıldığı Dünya Ekonomik Forumu’nda, PwC “Küresel İşgücü Umutları ve Korkuları Anketi 2022″yi başlatmıştı. Anket sonuçlarında daha yüksek ücret, daha fazla iş tatmini ve çalışanın işyerinde “gerçekten kendileri” olmak istemelerinin çalışanları iş değiştirmeye iten faktörler olduğunu belirtiyor. Burada “Büyük İstifa” ve pandeminin etkisini de unutmamak gerekiyor. Ve hatta hayatımızda artan etkisi ile “Gig Ekonomi” kavramı da bizlere çok başka kapılar aralıyor.
11 Eylül’de Oksijen Gazetesi “Plaza gençliği artık kariyeri değil hayatı tercih ediyor.” başlığında birçok gencin neden iş hayatından ayrıldığını röportajlarla gözler önüne sermişti.
Bu konunun alt dinamiklerini anlamak için Kurum Kültürü’nde hazırladığım Çalışanın İhtiyaç Piramidi’ne tekrardan göz atalım.
Piramitte belirttiğim üzere belirli bir kategorideki gereksinimler tam olarak karşılanmadan kişi bir üst düzeydeki kategorinin gereksinimlerini algılayamaz ve üst basamak için gelişim gösterme ihtiyacı duyamaz. Şöyle bir örnek verelim; çalışanınız karnını doyurabilecek kadar maaş almıyor ve hakkını savunmak için kendisini güvenli hisstemiyorsa işe dair becerilerini geliştirmek için bir adım atma gereksiniminde de hissedemez. Birey her bir basamaktaki gereksinimlerin belirli bir oranda karşılanması ile bir üst kategorideki gereksinimleri karşılamaya yönelecektir. İşte bu ihtiyaçların karşılanmaması bizleri “Sessiz İstifa”ya yönelten en önemli sebeplerden.
Bu ihtiyaç piramidini McKinsey & Company’nin yaptığı 2022 Great Attricion, Great Atraction raporu ile de desteklemek mümkün. Raporda “Neden İstifa Ediyoruz?” sorusuna en sık cevap olarak verilen 12 madde seçilmiş. Ben sizler için 5 tanesini aşağıda listeledim.
İşte tüm bu veriler bizlere aslında bir sonraki adımımız için ışık tutuyor. İşverenler tarafında bu fırsatların arttırılması, çalışanlar tarafından talep edilmesi ve her yeni iş başvurusunda artık ilk sorulan sorular olması oldukça önemli hale geliyor. Wellow Türkiye‘de paylaştığımız “Çalışanlar tarafından en çok arzu edilen maddeler” postumuza da göz atabilirsiniz.